Freud'a göre saldırganlık, insanoğlunun iki temel içgüdüsünden biridir ve insan, iç güdüsünü çeşitli mekanizmalarla kontrol edebilir ancak yok edemez. Bu nedenle bir yerlerde duran bir saldırganlığımız vardır.İnsan, ortaya çıktığı günden beri savaşın içerisindedir. Bu savaşma hali ve ardından gelecek zaferler, en gerekli diyebileceğimiz güvenlik, zenginlik ve şeref tatminlerini sağlamıştır. Ancak gezegenimiz kalabalıklaştıkça mücadeleler de artmıştır. Artan mücadeleler savaşı sık bir hale getirdiği gibi kazançların da daim olmadığını göstermiştir. Bu sayede zafer sahipleri barışı icat etmiş yani statükoyu kurmuşlardır.Savaş meydanlarında her anlamda tatmin olan insan artık savaşmaz hale gelmiş ancak içerisindeki güçlü saldırganlık güdüsü onu takip etmeye devam etmiştir. Bunun üzerine kölelerini savaştırmış onların akan kanlarından zevk alır hale gelmiştir. Fakat bu zalimlik medeniyet duvarına takılmış ve kölelik her ne kadar hürriyet başlığı altında devam etse de en azından zenginlerin zevkleri için kan akıtılması durdurulmuş.Feodal dönemin ardından doğan kapitalizm sayesinde yeni bir savaş oyunu peyda olmuş. Daha önce birbirinin canını alarak tatmin edilen saldırganlık güdüsü şimdi sermaye birikimi ile birlikte başkasının üretim tesisini yani kapitalist hayattaki canını alarak devam etmiştir. Gel zaman git zaman bu da tükenmiş, devasa şirketler oluşmuş ve küçükleri yutmuştur böylece bir saldırganlık alanı daha tıkanmıştır.Canına tak etmiş olan insanoğlu dayanamayıp iki tane küresel ölçekte diyebileceğimiz savaşa girişmiştir. Ardından oluşan yeni düzende ise savaşın her türlüsü lanetlenmiş ancak güdüleri yaşamaya devam etmiştir. Soğuk Savaş'ın ardından komünizmin çökmesiyle de birlikte küresel kapitalist sistem iyice güçlenmiştir.Bugün saldırganlık işlevimizi nasıl yerine getiriyoruz dersek yaptığım gözlemlerle verebileceğim cevap kesinlikle alışveriş. Alışveriş konusuna, kapitalizmin oyunu veya insanların savurganlığı olarak bakarsak bazı sorulara cevap bulamıyoruz. Özellikle insanın rasyonel bir varlık olduğunu kabul ederek ihtiyacı olmayan şeye neden para verdiğini anlamak imkansız. Ancak içgüdüyü hesaba katarsak aslında alınan şeyin maddesel veya işlevsel değerinden çok bir tatminkarlık sağladığını görebiliriz.Bu yüzden "alışveriş rahatlatır" gibi bir motto vardır mesela. Çünkü içgüdüler tatmin edilmedikçe vücudun dengesini bozacak şekilde bir enerji birikimine yol açar. Bu enerji birikimi boşaltılması gereken bir havuz gibidir. Eğer ki alışveriş, hesap ve getiri anlamında bir mana içermiyorsa kesinlikle devrede içgüdüler vardır.Yukarıda, savaş meydanlarında saldırganlık içgüdüsünü tatmin eden insanın ardından yaşadığı gururdan ve şereften bahsetmiştik. Alışveriş bunu da sağlamaktadır. Gelir düzeyi ne olursa olsun cep telefonunu mesajlaşmanın ve konuşmanın ötesinde kullanmayan insanlar, son çıkan modeli alarak gururlarını da tatmin ediyorlar örneğin.Tüm bu fikirlerin canlanmasına sebep olan olayı ise bir alışveriş merkezinde yaşadım. Bir kadın yaptığı alışverişin ödemesini yapmak için kredi kartını kasiyere verdi. Böyle anlatıldığında pek doğal ve sıradan gelen bu eylem esasen farklıydı.Asıl manzara şuydu; Yüz binlerce insanın çarpıştığı bir meydan savaşında zaferi kazanan komutan ağır ağır cesetleri çiğneyerek düşmanın çadırına girmiştir. Çadırda sadece düşman kumandanı kalmıştır. Zafer sahibi komutan ucundan kan damlayan kılıcını düşmanının gırtlağına uzatmış ve yüzüne son bir kez alaycı şekilde gülümsedikten sonra canını almıştır.İşte gördüğüm manzara bu idi. Kadının yüzünde gurur ve bir kılıç gibi salladığı kredi kartı işin farklı bir yönü olduğu konusunda düşündürmüştü. Bu yüzden olaya sadece alışveriş çılgınlığı deyip geçememeliyiz. Onlar için her kredi kartı bir kılıç, her alışveriş şanlı bir zafer.