Alacakaranlıktayız, doğru bir yol tutturulursa gün ışığı yönünde ilerlemek için hala zamanımız/şansımız var. Aksi halde karanlık bir tünel bizi bekliyor, hem de sonunda ışığı/çıkışı olmayan bir tünel… Tıpkı Ankaragücü, Kocaelispor, Sakaryaspor, Malatyaspor, Diyarbakırspor gibi…

Mikhail Bakunin

Takımın başına gelenler, çöldeki bahtsız bedevinin trajedisinden farklı değil… Olup biteni herkes biliyor artık… Bilmek, neye yarıyorsa?..

Yirmi küsur yıldır en üst ligde mücadele ededuran ve yegane başarısı 'ligde kalmak'tan ibaret olan Gaziantepspor'un ol hikayesi, memleketteki diğer 'başarı' hikayelerinden bağımsız değil. Yönetemeyen; sadece idare eden 'futbol profesörleri'nin ellerinde 'Git, gel Konya 6 saat' hesabı medcezirler yaşayan bir tarih…

Takımın iskeletini oluşturan oyunculardan Dany'in Galatasaray'a transferi hem hukuki hem de ahlaki bakımdan iki şeyi bir kez daha doğruladı:

Agnes Heller

Birincisi, anarşist teorinin üstadı Bakunin'in mottosu: 'Hukuk, egemenlerin fahişesidir.' İkincisi, Macar asıllı filozof Agnes Heller'den: 'Ahlak, muhafazakarlara bırakılamayacak kadar önemlidir.'

Takımı soymak iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konulmuş ve yine mahkeme kararıyla geçici olarak görevden alınmış bir yönetim kadrosunun cezaevinden transfer görüşmeleri yürütüyor olmasının hukuki ve ahlaki bir yanından bahsetmek mümkün müdür? (Bakınız, Trabzon ve Bursaspor yöneticilerinin cezaevi ziyaretleri.)

Koca şehirde takıma sahip çıkacak ne doğru dürüst yönetici kadrosu ne de bir taraftar grubu var, maalesef… Aylardır bu gazetenin sayfalarından çağrı yapılmadık kişi ve kurum kalmadı neredeyse; lakin 'Lafla peynir gemisi yürümez.' atasözünü doğrular nitelikte 'güzel; ama içi boş' laflardan başka bir şey duymadık, görmedik.

Fildişi kulelerinde yaşayıp masa başında ihracat-ithalat hesapları yaparak bilmem kaçıncı sanayi bölgesini organize etmekle övüneduran beyzadeler ne yapsa boş işte… Bu şehrin en büyük MARKA'sına; yaniGAZİANTEPSPOR'a sahip çık(a)madıktan sonra gerisi hikaye…

Memlekette 'futbol ikliminin' bu kadar kirletildiği/kirlendiği bir ortamda belki de 'bu kirlilik bizlere de bulaşır' korkusuyla davranıp herhangi bir refleks geliştirmekte geri durabilirsiniz; ama marka şehir, böyle yaratıl(a)mıyor maalesef…

Abraham Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi

Kültür, sanat, edebiyat, eğitim, spor gibi modern kentlerin, yaşantıların vazgeçilmez değerlerinden yoksun bir şehirden marka falan da olmaz… Çünkü kentler de insanlar gibidir; canlı organizmalardır ve ABD'li psikologMaslow'un 'İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi'nde vurguladığı üzere: ' Birey (kentler), bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik (kentsel) gelişme düzeyine geçemez.' Bilesiniz efendiler…

Tanıl Bora'dan son söz niyetine: 'Bazen çıkmayan candan kesilmeyen ümit gibidir, futbol…'