Yirmi yedi yıl öğretmenlik yaptıktan sonra emekliye ayrılmış, eski bir öğretmenim. Meslek hayatım boyunca eğitim ve öğretimin siyasi kanadıyla ilgili bazı tespit ve şikayetlerim olmuştur.

Eğitimde geçen bu kadar süre içinde eğitimci veya eğitimden anlayan birinin Milli Eğitim Bakanı olduğuna rastlamadım. Ne yazık ki, bakanlarımız ucunun nereye varacağını düşünmeden, masa başında oturarak hayal kuruyor ve bu hayallerini de sistem olarak okullara yerleştiriyorlar.

Bir örnek vereyim. Birkaç yıl önce liselere kredili sistem adında bir eğitim sistemi getirildi. Güya öğrenciler kendi yetenekleri doğrultusunda derslere ağırlık vererek daha iyi yetişeceklerdi. Kredili sistem başında kavak yelleri esen lise çağındaki birçok gencimizin eğitimsiz ve işsiz kalmasına vesile oldu. Çok gencimizin hayatını kararttı.

Milli Eğitim Sistemimiz gerçek bir yazboz tahtasıdır.

Bakanın veya hükümetin aklına eser. Yeni bir eğitim sitemi getirir. Birkaç yıl denerler. Bir işe yaramadığı uygulamada ispatlanınca vazgeçer, yeni bir sistem arayışına başlarlar. Bu kısır döngü devam ettiği sürece de eğitim sistemimiz eğitimsiz ve işsiz yetiştirmeyi sürdürür. Siyasi iktidarların kendi ideolojileri, düşünceleri ve eğilimleri eğitim sistemlerimiz üzerinde her zaman en önemli rolü oynamıştır.

Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Nazırı olduğu yıllarda okullara gönderdiği bir tamim var. Tamimde şöyle yazar. ''Okullarda din ve Allah'tan bahsetmek yasaktır…''

Necmettin Erbakan zamanında okullara Din Kültürü ve Ahlak dersleri getirildi. Siyasi eğilimlerin ve ideolojilerin eğitim sistemimiz üzerindeki aşırı etkilerini göstermeye bu iki örnek yeter sanırım. Siyasetteki bazı özel çıkarlar da ülke genelindeki eğitim sistemimizde değişikliklerin yapılmasına sebep olabilmiştir.

1960 lı yıllarda bir bakanın oğlu tek dersten sınıfta kalmıştı. O yıl tek dersten kalanlar için ikinci bir sınav hakkı getirildi. Yararlı mı, zararlı mı düşünülmedi. Amaç bakan beyin oğlunun sınıfını geçmesiydi. Değerli prens sınıfını geçti o sene.

**

Son günlerde getirilmek istenen yeni bir sistem var. Adına 4+4+4 denmekte. Yani ülkemizde lise okumak da mecburi hale getiriliyor.

Sormak gerekiyor. Her ilköğretim okuluna birer de lise bölümü mü açılacak? Açıldı diyelim. Okullardaki derslik sayısı yeterli mi? Farzedelim ki, yeterli. On milyonlarca öğrenciye lise eğitimi verebilecek sayıda ve özel eğitimli lise öğretmenimiz var mı?... Hali hazırda yok ama bir sınav açar kafamıza denk olanlardan gerektiği kadar lise öğretmeni alırız. Mesela boşta gezen ziraat veya makina mühendislerinden lise öğretmeni olmaz mı? İstenince neden olmasın ki?

Yine farz edelim ki, gerekli ve yeterli alt yapı hazırlandı. Her köyümüze bir de lise açıldı.

Altı yaşında okula başlayan bir çocuk on iki yıl eğitim aldığında (Sınıfta kalmanın da komik şekilde yasaklandığını kabul edelim) okulu kaç yaşında bitirecek? En azından on sekiz yaşında eğitimini tamamlamış olur.

Bu çocukların hepsi de üniversiteye gidemeyecektir. On sekiz yaşından sonra hangi sanat ve mesleği öğrenerek hayata hazırlanacaklar acaba? Bütün çocukların babaları zengin olmadığına ve kendi marketini açamayacağına göre bir sanat öğrenmeleri gerekmez mi? Kaldı ki, on sekiz yaş askerliğe merdiven dayanan bir yaş grubudur. Yani mecburi eğitimini tamamlayan bir gencimiz sonra da askere gidip vatan hizmetini yaparak geri dönecek. Ortalama yirmi yaşından sonra da kendisine bir kazanç kapısı arayacak…

Bu gençler hayatlarını ne ile kazanacaklar? Nasıl yaşayacaklar? Oniki yıllık zorunlu eğitim bunlara ekmek parası kazandıracak mı? Yeni mecburi eğitim sistemi gerçekleştiğinde gelecek neslin işsizler ordusu olmasından başka bir işe yaramayacaktır.

Aziz Nesin'in neden bu kadar kolay mizah yazdığını şimdi daha iyi anlamaktayım.

Oniki yıllık zorunlu eğitimden sonra ülkemizde zorunlu olmayan hangi eğitim kalıyor? Üniversite eğitimi değil mi? Oldu olacak, üniversiteyi de zorunlu eğitim kapsamına alsalar bari. Ülkemizdeki yeni nesilde nüfusun tamamı üniversite mezunu doktor, avukat, mühendis, öğretmen ve diğer mezunlardan oluşur. Tarıma, sanayiye, ticarete, teknolojiye hiç gerek yok.

Kendimize yetmeyen aklımızı ve üniversite diplomalarımızı dünyanın tamamına pazarlar ve köşeyi döneriz. Sermaye filan gerektirmez. Mesela ABD ve AB ülkelerinde Türk akıl büroları açarız. İsteyene akıl satarız.