Hrant Dink cinayeti sanıklarını getiren cezaevi nakil aracının üzerinde "Ya sev, Ya terk et" yazılı çıkartmalar varmış. Davayı izlemeye gelen kameralar bunu tespit etmiş, bütün basın, yazılı ve sözlü dört koldan define bulmuş haramzade gibi bu teferruatın üzerinde yoğunlaşmış.
Ciddi, akıllı ve ağırbaşlı bir medya duruşunun gereği, söz konusu cinayetle ilgili olarak yargılama sürecinde gelinen son nokta olmalı iken, işte gözün üzerindeki kaş misali saçma sapan yaklaşım basına duyulan güveni de zedeliyor.
"Ya sev, ya terk et" demekten kasıt nedir? Bu sloganın derinliğini kavramak için ülkemiz cografyasında cereyan eden olayların son 25 yıllık kronolojisini iyi tahlil etmek gerekiyor. Cumhuriyet Devleti kurulduğundan bu yana, belki de başlangıç koşulları da dahil olmak üzere devletin felsefesi üzerinde hiç bu kadar tepinilmemiştir.
Türk devletini kuran Türk milletine ait moral değerler tarihin hiç bir döneminde bu kadar aşağılanmamıştır.
İç ve dış parazitler Türk devletine ve Türk milletine karşı hiç bir zamansal geçişte bu kadar güçlü, bu kadar organize, bu kadar sinsi ve tehditkar olmamıştır.
"Ya sev, ya terk et" başlangıçta çok katı ve itici temalar içermiş gibi bir görüntü verse de, bu sloganın toplumsal bir reaksiyonun gereği olduğu görülecektir.
Etkinin tepkiyi doğurduğu gerçeğinin yanına, rüzgar ekenlerin biçeceği fırtınanın da hesabını iyi yapması gerektiğini koyuyorum.
"Ya sev, ya terk et"in karşıtlığı "sevmeyeceğim, nefret edeceğim, inadına burada ve karşınızdayım" demek değil mi? Bu da çatışmaya davet, pervasızlık ve karşıtlığı savaşla birlikte ilan etmek değil mi?
Dink cinayetini izlemeye gelenlerin asli görevlerini bir taraf ederek cezaevi aracının üzerindeki küçücük bir çıkartmanın üzerinde yoğunlaşması, bunu da yaparken tek merkezden yönetilmiş gibi savcıyı dahi harekete geçirecek kadar bir baskı grubu oluşturması manidardır.
İşte Dink cinayetinin yargılama süreci ve mahkeme salonunun önünde "Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz" sloganları ve onun tozu dumanı içinde "Ya sev, ya terk et" Ağaca bakarken ormanı kaybetmek üzereyiz, acı ve düşündürücü olanda bu...