Kuru soğana muhtaç edilenlerin haline bugün bir daha şahit oldum… Beş yıllık belediye iktidarında yeni akıllarına gelen Çağlayan Mahallesindeki (Celal Doğan zamanında yapılan) aşevinde fakir fukaraya bakliyat ve yağ dağıtmak… Dağıtımın başında Büyükşehir Belediyesi Başkanının Hanımefendisi ve kayın biraderi… Hal böyle olunca ulusal medya ve yerel basın emekçileri orada, bana durup izlemek ve vatandaşlarla konuşmak kaldı… Foto muhabirlerini görünce dağıtım yapılan pencereye arkasını dönüp bir süre fotoğraf çekilmesini, sivil koruma ve zabıtalarla engelleyen hanımefendi sonunda basınla görüşmeden de edemedi… Önce iş isteyenlerin çoğunlukta olması yüreğime su serpti, bakliyat torbasını ve yağı alan başını öne eğerek evin yolunu tutuyor ama sorduğumuzda bizim oylarımız “Mustafa Yılmaz'a diyor usulca…” Neden? Diyorsunuz… Bizi bu hallere düşürenler utansın, oy için bu işi yaptıklarını biz çok iyi biliyoruz beş yılda, ancak oy zamanı bizi hatırladılar… Çaresiz kaldık bu yardımı alıyoruz… Çağlayan mahallesi sakinlerinin bu sözlerini duyunca bir karar verdim, 30 Mart'ta öncelikle bu mahallenin oylarına bakacağım…
Durum tam Mahzuni Şerif'in dediği gibi…
“Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana… Bilmem söylesem mi söylemesem mi?”
İşte Mahzuni'nin güzel eserinin tamamı…
“Bilmem Ağlasam mı?” Mevlâ'm gül diyerek iki göz vermiş… 
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı? 
Dura, dura bir sel oldum erenler… 
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı? 

 “Yoksulun sırtından doyan doyana… 
Bunu gören yürek nasıl dayana… 
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana… 
Bilmem söylesem mi söylemesem mi…” 

Mahzuni Şerif'im dindir acını… 
Bazı acılardan al ilâcını… 
Pir Sultanlar gibi darağacını… 
Bilmem boylasam mı boylamasam mı? Dünün sözü: “insan açlıkla terbiye edilmez… Sadakayla doyursan da oy vermez…” (benden) Bu gazete ve her gazeteyi “okuduktan sonra” lütfen okunacak bir yere bırakın… Hiç bir yazının “son kullanma tarihi yoktur…”
[email protected]