31/Ekim-2/Kasım 2014 tarihleri arasında Kırşehirde 5. Uluslararası Âşık Paşa Şiir Şölenine incelik gösterip beni de davet etmişlerdi. Etkinlik Sayın Zübeyde Gökbulut hanımefendiyle, Sayın İbrahim Düver beyefendinin önderliğinde gerçekleşti.

Bu güne kadar en azından on beş ilde bu tür edebi etkinliklere katıldım. Hani derler ya 'Yiğidi öldür ama hakkını inkar etme. Bugüne kadar katıldığım etkinlikler arasında en iyi organize edilmiş bir etkinlikti. Etkinlik süresince Zübeyde Hanımın Ve İbrahim Beyin ağırbaşlılık, incelik, asalet, nezaket ve ilgilerini ayrı bir yazı konusu yapmak gerekiyor. Kırşehirin her yönüyle tanıtımını yapan, şehirde bilmediğimiz edebi hazineleri gözlerimizin önüne seren bu iki fedakar dostu kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

İnsan, ömrü ne kadar bilgi toplamakla geçse de, bazı konularda eksik veya cahil kaldığını anlamakta gecikmiyor. Örnek vermek gerekirse ben Kırşehir konusunda cahil kalmışım. Bu eksiğimi adı geçen etkinlikte tamamladım. Bu konudaki bilgi eksikliğinin bütün ülkemizde de yaygın olduğuna inanıyorum. Zübeyde ve İbrahim dostların çalışmalarıyla bu eksikler zamana yayılarak tamamlanacaktır. Buna karınca kararınca benim de katkım olsun diyerek gördüklerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Bizler tarihte Türk Diline hizmet etmiş kişileri Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacip, Karamanoğlu Mehmet Bey, son dönemlerin en ünlü Türk dil bilimcisi Kilisli Rıfat Bilge olarak tanımaktayız. Oysa ki, Âşık Paşayı da bunların arasında saymak gerekiyor.

Âşık Paşa (1272-1333) ünlü 'Garipnamenin yazarıdır. Yazılarında ve günlük yaşamında öz Türkçeyi kullanmış, o devirde herkesin kullanması için de emek harcamıştır. Örnek olması için bir dörtlüğünü aşağıya alıyorum;

Türk diline kimseler bakmaz idi,

Türklere hergiz gönül akmaz idi,

Türk dahi bilmez idi bu dilleri,

İnce yolu ol ulu menzilleri.

On üçüncü yüzyılın sonlarında böyle bir arı Türkçe ile yazan Âşık Paşayı ayakta alkışlamak gerekmez mi?

Etkinlik Âşık Paşa adına düzenleniyor ama sanmayın ki, Kırşehirin yalnızca Âşık Paşası var…

Kırşehir tümüyle bir kültür sanat hazinesi. Ahilik teşkilatının kurucusu Pir Ahî Evran-ı Veli de Kırşehirlidir. Âşık Paşadan bir asır önce yaşamış, 1171 yılında doğmuş, 1264 yılında Moğollarla yapılan bir savaşta, ön saflarda kılıç sallarken şehit düşmüştür.

Âhiliğin anayasası Fütüvvetnamelerdir.

Kırşehirin kültür hazineleri arasında hangi defineyi önünüze sereceğimi bilemiyorum. En iyisi merak edenlerin Kırşehire giderek oradaki hazineleri birer birer incelemesi. Ancak son definelerden birisi olan Neşet Ertaştan söz etmeden geçmeyi haksızlık sayarım;

Neşet Ertaş sadece saz çalıp türkü söyleyen bir halk ozanı değil. Son derece donanımlı bir kişiliğe sahip. Halk ozanı olmanın yanı sıra Türk Edebiyatı kurallarına uygun, hatasız şiirler yazan, bu şiirleri sazıyla seslendiren, en iyi şairler arasında sayılması gereken bir gönül adamı. Ünlü eserlerinden birine birlikte göz atalım;

Şu garip halimden bilen işvelim nazlım,

Göynüm hep seni arıyo neredesin sen?

Tatlı dillim güler yüzlüm a ceylan gözlüm,

Göynüm hep seni arıyo neredesin sen?

8+5=13 hece ölçüsünde yazılmış harika bir şiir. Bir noktaya dikkat çekmek isterim. Türk şiirinde en güzel şiirler 7-8-11 ve 14 hece ölçüsüyle yazılabilmektedir. 13 hece ölçüsünü kullanarak bu kadar duru, akıcı, hatasız ve güzel şiir yazmak her şairin marifeti değildir. Halk ozanlığı geleneğinde çok güzel, kurallara uygun şiirler yazarak besteleyen ozanlarımız tarihe geçmiştir. Bu nedenle geçmişe baktığımızda iki elin parmakları kadar ozan sayısına ulaşmaktayız.

Bu yazıyı okuyanlar, Kırşehiri de tanımıyorsa bütün bunlar geçmişte kalmıştır. Siz bugüne bakın. Artık bu değerler yetişmez, diyebilirler. Ancak Kırşehirdeki vefa ve ilgiyi görseler, özellikle halk ozanlığı geleneğinde Kırşehirin kurumaz, dev bir kaynak olduğu konusunda benimle hemfikir olurlar. Çünkü 'Marifet iltifata tabidir.

Kırşehir kültür değerlerine, ozanlarına, edebi alanda çaba gösteren herkese kucak açmış, sımsıkı sarılmış bir kentimiz. Kültür sanat adamları adına kültür merkezleri açan, tarihi ve turistik değerlerine gözü gibi bakan bir özel şehirdir Kırşehir.

Neşet Ertaş adına yapılmış 'Neşet Ertaş-Gönül Sultanları Kültür Evini görmeniz gerekir. Bu kültür evine girdiğimizde Ertaşın bir türküsü çınlamaktaydı. Konukların bir odaya aşırı ilgi gösterdiklerini görünce ben de o odaya girdim. Neşet Ertaş bir köşede, sandalyeye oturmuş, sazı kucağında, 'Neredesin Seni seslendirmekteydi. Yanımdaki arkadaşa sordum.

-Neşet Ertaşın ikizini

nereden bulmuşlar???

Sorum yanıtsız kaldı. Sonra daha dikkatli bakınca hareketlerinde bir gariplik sezdim. Kırşehir Ertaşın mumdan bir heykelini yapmıştı. Sazını kucağına bırakmışlar. Eliyle mızrabı vuruyor, türküye uygun şekilde başını sağa sola sallıyor, diğer eli sazın perdelerinde… İlk bakışta gerçeğinden ayırt etmek mümkün değil…

Konu sadece Kırşehirle sınırlı kalmadı. Mucur ve Kamanı da gezdik. Bu iki ilçede birçok kentte bulunmayan kültür değerlerimizle karşılaştık.

Az kalsın bir gaf yaparak Kırşehirli önemli ozanlarımızdan birini es geçiyordum.

Ozan Dadaloğlu da (1785-1876) Kırşehirli. Göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan bir ozanımız. Mezarı Kırşehirin Kaman ilçesinde. Bu ilçede Dadaloğlu anıtı da var.

Kalktı göç eyledi Avşar elleri,

Ağır ağır giden eller bizimdir.

Arap atlar yakın eder ırağı,

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.

Sözü fazla uzattım değil mi? Yazmakla bitmez ki, Kırşehir. Yazdıklarım gördüklerimin çeyreği kadardır. İl bazında yerel ve merkezi yönetimiyle, dernekleri ve halkıyla el ele, kültür değerlerine bu kadar çok sahip çıkarak hakkını veren başka bir il daha görmedim.

Beni tanıyanlar bilirler. Kimseye yağcılık yapan bir adam değilim. Üstelik sitemkar ve eleştirmen biriyim. Ancak Kırşehirde ve katıldığım etkinlikte eleştirecek bir nokta bulamadımsa bunun nedeni bizi çağıran, kusursuz hazırlanan, gereken ilgiyi fazlasıyla gösterirken nezaket, incelik ve asaletten taviz vermeyen Sayın Zübeyde Gökbulut ile Sayın İbrahim Düverdir.

Kırşehirin diğer illerimize örnek olmasını dilerken bu iki müstesna gönül adamını kutluyorum… Teşekkürler Kırşehir.