Çok yakında aforizmalarımdan oluşan bir esere daha imza atmak için kollarımı sıvadım... Çünkü edebiyat deryasının her alanında kulaç atmayı, enginlere ve derinlere açılmayı seviyorum... Yüzme bildiğimden boğulmayacağımı da düşünüyorum... Hiç yolcusu olmayan upuzun bir yol da olsa yürümeye ve sonsuzluk iksirinden içmek için SİMURG misali ilerlemeye devam edeceğim... Takvim yaprakları 12 Haziranı gösterirken yani ÜLKEMİZDE karışıklık çıkarmak için ağaçları bahane edenlerin çılgınlıklar yaptığı bir zamanda şöyle bir söz kaleme almıştım: "Bir yerde kargaşa ve kaos varsa orada kesin olarak iki şey oluyordur: Ya rant kesilmiştir... Ya da pasta büyümüştür..." Sözlerin etki alanının nerelere kadar uzanacağını yazarken tahmin etmek çok zor oluyor ancak zaman ilerledikçe ve değişik hadiselerle karşılaşınca "Evet ya ne kadar da doğru söylemişim." diye kendinizi bir kez daha teyit ediyorsunuz... 2000 yıllarının başında bana karşı çıkan onlarca insanında huzurunda, "28 Şubat çok hayırlı olmuştur." demiştim. Birçok kişiden de garip bakışlar, manasız ve anlamaz yorumlar ve değişik açıklamalara da muhatap olmuştum. Ancak geçen zaman dilimi içinde ne kadar haklı olduğum ortaya çıksa da sözü eksik söylediğimi anladım ve düzeltmeye karar verdim... "28 Şubat hayırlı oldu anca YETMEZ bir 28 Şubata daha ihtiyacımız var." "Ben demiştim" ile başlayan cümleleri kullananları YÜCE Milletimiz pek sevmez. Ukala bulur bu şekilde konuşanları. O yüzden "Ben demiştim" demeyeceğim ancak "Keşke haklı çıkmasaydım" sözünü bağıra bağıra söylemek istiyorum... "Rahat ve rehavet ideallerin ölüm döşeğidir" diye bir söz okumuştum bir yerlerde nasılsa kulağıma çalınmış. Aynen katılıyorum "muhafazakar kesim" diye tırnak içinde kullanacağım kesim inanılmaz bir rahat ve rehavet içerisinde ne yapacağını bilemez hale gelmiştir. Bazı şeylerin hangi badirelerden geçilerek elde edildiğini bunun için bedel ödeyenleri unutmuş bir haldeler. Herkes kişisel menfaatlerini korumak ve kollamak adına canhışarş bir şekilde çalışırken büyük resmi yorumlayamadan aslında kendi ayaklarına sıkmaktadırlar... Bazı şeyleri anlamak ve yorumlamak için illaki başımıza bir felaketin gelmesine gerek yok diye düşünüyorum... "İslam'ın şartı 5'tir ancak 6.sı haddini bilmektir" derler. Bence herkes haddini bilse ne güzel olurdu... Ülkemizin özellikle son 10 yılda nereden nereye geldiğini görmemek için aptal olmak gerek... Ya da ÜLKEMİZİN geçirmiş olduğu sıkıntıları yaşamamış veya bilmiyor olmak... Meslek yaşantıma 1993 yılında başladım ve o günden bu güne çok şey gördüm. 12 Eylülde gençlerin ellerinde taşıdığı silahlar eşliğinde Ordu-Ünye'de DEVRİM MARŞLARI söyledim. 28 Şubatta eşim başörtülü öğretmen ve ben namaz kılıyorum diye FİŞLENDİM. 1994- 2001 ekonomik krizlerinde ne hallere düştüğümüzü gördüm. Kurulamayan hükümetleri ve koalisyonları yaşadım. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'ın vuruluşunu, Rahmetli Necmettin ERBAKAN'IN savunma yaparken alnında biriken terleri, Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU'nun düşürülen helikopterini, Gaffar OKAN'dan Eşref BİTLİS'e varana dek faili meçhullere kurban gidenleri, Hizbullah ve PKK'nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde neler yaptıklarını gördüm... 11 ay Tuncel'de operasyonlarda bilfiil bulundum. Yakılmış ve yıkılmış evleri, boşaltılmış köyleri gördüm. Çatışmaya girdim... SONUÇ... Sonuç şudur ki; elindekinin kıymetini bilmeyenleri bekleyen hazin son, hiçbir uydurma Hollywood senaryosunda bile daha yazılmamıştır...